0-2 Yaş Psiko-Motor Beceriler, Bilişsel Beceriler Ve Dil Gelişimi
- 09 Ocak 2023
Doğanın en nadide ve en aykırı canlısı olan “insan”, ana rahminde başlayan 9 ay 10 günlük serüvenine dünyaya gelişiyle birlikte başka bir boyutta devam eder. Doğadaki diğer canlıların aksine insan, dünyaya geldikten sonra bile uzunca bir süre gelişimine ve olgunlaşmasına devam eder.
Bu sürecin iyi anlaşılması ve doğru yönetilmesi için belirli gelişim özelliklerine göre dönemlere ayrılması ve bu dönemlerin karakteristik özelliklerinin iyi bilinmesi ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu durum bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık gibi belirli sınıflandırmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu sınıflandırmalar insanlığın gelişim evrelerinde evrensel genellemelere ihtiyaç duymakla birlikte; etnik, kültürel ve inanç boyutunda farklı gelişim biçimlerinin varlığını da kabul etmeyi gerektirmektedir. İnsan, hayvanlar aleminde memeliler sınıfının Homo Sapiens Sapiens alt türüne ait bir canlı olarak kabul edilip, doğadaki mevcudiyeti 300,000 milyon yıl olarak tahmin edilmektedir (www.evrimagacı.org).
Evrimine halen devam eden bu türü anlamak pirincin taşını ayıklamaktan zor olsa da bilimin bu konudaki yardımları bize ışık tutmaktadır. İlk atalarımızın iki ayak üzerinde durmaya başlamasıyla birlikte tüm fizyolojik sistemlerin değiştiği gerçeği bize başka bir gerçeğin kapısını aralamaktadır. İki ayak üzerinde duran insanoğlunda sadece kas ve iskelet sistemi dik durma ve hareket kabiliyetinin artması şeklinde olumlu değişmemiş, ağaya kalkmayla birlikte üreme ve boşaltım sistemleri (ürogenital sistem) de değişime uğramış ve leğen (pelvis) kemiğinin daralması ile sonuçlanmıştır.
Bu durumda yavrunun başının doğum esnasında doğum kanalından geçebilecek boyutta kalabilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda doğumda zorlanmamak için beyin ve diğer nörolojik sistemlerin gelişimi ve olgunlaşması tamamlanmadan dünyaya gelen insan yavrusu, tam da bu nedenle özel bir bakıma ve korumaya ihtiyaç duymaktadır (Sinan Canan, 2017).
İnsan yavrusu yaklaşık 40 haftalık bir yolculuktan sonra normal vajinal doğum ile (özel durumlarda sezaryen denilen bir ameliyat ile) dünyaya gelir. Ana rahminde göbek bağı ve plasenta yoluyla anneden besin sağlayan yavru oldukça keyifli bir ortamdan deyim yerindeyse ciddi bir kaosun içine düşer.
Zaten doğum denilen hadise başlı başına bir travmatik bir olaydır, bu kadar konforlu bir alandan (ana rahmi) bir bilinmezliğe zorla geçmek (ilk ayrılık travması) ve bebeğin doğum için geçirdiği süreç bile onun ilerde yaşamını etkileyecek öğeler içerebilir (doğum komplikasyonları, riskli gebelik ve riskli doğum öyküleri vb.). Dünyaya gelmesiyle birlikte ilk şaşkınlığını bizlere ağlayarak gösterir.
Görme sistemi gelişimini tamamlamadığı için gözleri sadece parlak ışığı ve gölgeleri seçebilir, keskin sesler onu korkuturken, düşük düzeyde gürültülerden mutluluk duyar. Sanılanın aksine ana rahmi (uterus) bir yanda mide ve barsak hareketlerinin yarattığı sesler diğer yanda annenin kalp atışlarının sesleri (bu ses ayrıca çok önemli, ilerde değinilecek) ile birlikte oldukça gürültülü bir ortam iken, dış dünya ona oldukça sessiz gelir.
Üstüne üstlük bir de “aman uyanmasın” diye ses seda kesilen bir ortamdaki bu sessizlik onun daha fazla korkmasına ve huzursuz olmasına neden olur (Bu nedenledir ki “elektrik süpürgesi ya da saç kurutma makinesi sesiyle -beyaz gürültü- daha huzurlu uyuyan bebekler şaşırtıcı değildir.)
İlkel (primitif) refleksleri onun hayatta kalmasını sağlar, hayatta kalmak için ağlamaktan başka aktif hiçbir eylemi bulunmayan insan yavrusu her ihtiyacı için ağlamaya başlar. Zamanla ne zaman ve ne şekilde ağlaması gerektiğini de koşullu olarak öğrenir. Bazen acıktığı ya da temizlik ihtiyacı için, bazen sevgi ve güven ihtiyacı için ağlayan yavru, bakım veren kişinin (anne veya bakıcısı, anneanne-babaannesi vb.) bu gibi durumlarda nasıl davrandığını fark edebilecek ve bu durumu kendisi için nasıl kullanabileceğini düşünebilecek kadar da zeki bir varlıktır.
Öyle ki nörolojik gelişimine doğumdan sonrada devam eden yavrunun doğduğu andan itibaren ilk bir yıla kadar beynindeki sinaptik (iki nöron hücresi arasındaki bağlantı) bağlantı sayısındaki artış 10 kattan fazladır. Bu gelişme ilk 2-3 yaşa kadar sürer ve yoğun bir sinaptik bağlantı oluşum patlaması yaşanır. Bu da bizlere yavrunun sahip olduğu muazzam potansiyeli göstermektedir. Bu dönemde hafıza ve öğrenme hayati bir öneme sahiptir ve bu dönemde uyaranlara verilen cevaplar ile öğrenmenin kalıcılığı sağlanır ve belki de tüm yaşam boyu sürecek bir önem kazanır.
Uyaranlar ile birlikte fonksiyon kazanan bağlantılar kalıcılık kazanırken, bu dönemde yeterli uyaran almayan bağlantılar yavaş yavaş ortadan kaldırılmaya başlanır. “Sinaptik budama” denilen bu olay bizlere beynin artık ihtiyacı olmayan hücre ve bağlantı yapılarını ortadan kaldırdığını göstermektedir (Sinaptik budamanın psiko-motor ve bilişsel etkileri için okumaya devam edin).
Yavrusunu karnında taşıyarak doğuran ve emzirerek büyüten bir tür olan en uzak akrabalarımız gibi modern insan olarak bizler de yavrunun dünyaya gelmesi ve yavru bakımında aktif olarak sorumlu ve görevliyiz. Tüm bu fiziksel gelişim süreçleri bizlere sürecin nasıl işlediği hakkında bilgi verirken doğru yönetilmesi hakkında da ışık tutmaktadır. Doğumdan itibaren ilk iki yılın psiko-motor, bilişsel ve dil gelişim özelliklerinin bilinmesi bu nedenle hayati önem taşımaktadır.
0-2 YAŞ PSİKO-MOTOR GELİŞİMİ
Doğumu izleyen ilk 28 günlük dönem “yenidoğan” olarak adlandırılan özel bir süreci kapsar. Dış ortama uyum sağlamak ve anne-bebek arasındaki bağın kurulabilesi için özel bir öneme sahip olan bu süreçte bebek ilkel reflekslerini yoğun olarak kullanır. Ana rahminde vücudunun her santimetrekaresi bir sıvıyla (amnion sıvısı) çepeçevre sarılan ve kendisini korunaklı hisseden bu canlı dış dünyada tamamen korumasız ve savunmasız hisseder.
Bu dönemde bebeğin yaşadığı anksiyetenin hafifletilmesi önem kazanmaktadır. Bu nedenle anne ile bebeğin teması önemli olup bunun için kanguru bakımı (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/836213) da denilen ten tene temasın sağlanması oldukça önemlidir. Bebek, bezi ve beresi kalacak şekilde soyulup annenin çıplak göğsüne yatırılır ve böylece bebeğin anneye teması sağlanır.
Bu aşamada bebek annenin kalp seslerini de duyarak anne karnındaki dönemi hatırlayarak güvende olduğunu hisseder ve sakinleşir. Bu dönemde bebek kendisini annesinin bir uzantısı olduğunu düşündüğü için bebeğin her ağladığında kucağa alınıp sakinleştirilmesi, yaşadığı anksiyete ile başa çıkabilmesi için ayrıca önemlidir. aydan itibaren kas ve sinir sistemindeki gelişim göze çarpar. Kaba motor hareketleri sırasıyla önce başını hafifçe kaldırabilir iken sonraki aylarda el ve ayaklarda simetrik hareketler yapabilir.
Yüz üstü yatarken kendini itekleyerek gövdesini kaldırmaya çalışırken, başını dik tutabilir, sırt üstü yatarken yan dönebilir, destekle oturabilir, 6. ay civarı yüz üstü dönebilir bulduğu her nesneyi ağzına götürür, desteksiz oturabilir, ayakta durur pozisyonda kalabilir (8 ay civarı), emekleyebilir, tutunarak yürüyebilir, 1 yaş sonrası desteksiz yürüyebilir, basamaktan çıkabilir, 18 ay civarı koşabilir, merdiven çıkabilir, oyuncağını fırlatabilir. ayda elleri yumruk şeklinde iken zamanla ince motor hareketlerinde de gelişim gözle görülür düzeydedir.
4. ay civarı elleriyle bir objeyi kavrayabilir ve masaya vurabilir, 6. ay civarında bir küpü avuçlayabilir, hareketli bir ojeyi gözleriyle takip edebilir, 10. ay civarında parmaklarını kullanmaya başlar, bir objeyi işaret edebilir, 13-14. Ayda kaşık tutabilir, 1,5 yaş civarı 3’lü bloklardan kule yapabilir, 2 yaş civarı çatal ve kaşığı kullanabilir. Kalem tutarak karalama yapabilir. 6-8’li bloklardan kule yapabilir, yön duygusu gelişmiştir dolayısıyla itme-çekme hareketlerini yapabilir. Tüm bu süreçler sosyoekonomik ve sosyokültürel faktörlere göre değişim göstermekle birlikte çocuğun davranışlarının takip edilmesi nörolojik gelişim hakkında bilgi vermektedir.
Çocuk fiziksel olarak emeklemeye hazır ise ve bunun için ortam koşullarının hazırlanmadığı ve bakım verici (anne veya bakımı üstlenen diğer bir kişi) tarafından desteklenmediği durumlarda emekleme davranışı gecikebilir, bu durum yürüme fonksiyonunun gelişimini de geciktirebilir.
İnce motor becerilerinin gelişmesi için çocuğun kavrama, bırakma, atma, vurma gibi davranışlarının desteklenmemesi ve uygun ortamın sağlanmaması ve benzeri durumlarda çocuğun ince motor gelişimi sekteye uğrayabilir. Bu nedenle çocuğun gelişim özelliklerinin bilinmesi, kendini gösteren davranışların oyun ve oyuncaklarla pekiştirilmesi, oyunlar oynanması ve başarılarının takdir edilmesi, bu davranışların öğrenilmesi, pekiştirilmesi ve kalıcılık kazanması açısından önemlidir.
0-2 YAŞ BİLİŞSEL GELİŞİMİ
Doğduğu andan itibaren hızlı bir öğrenme sürecine giren insan yavrusunun kendisini ve çevresini tanıma ve anlamlandırma çabası bilişsel gelişimin temelini oluşturur. İlk 28 günlük yenidoğan dönemi fiziksel olarak dış dünyaya uyumlanma evresini oluştururken, 6. aya kadar olan süreçte annesinin sesini diğer seslerden ayırt edebilme yetisi gelişir, gözleriyle nesnenin hareketinin takibini yapabilir, eline verilen bir nesneyi kavrayabilir ve ağzına götürerek onu tanımaya çalışır. Bu dönemde ellerini ve ayaklarını keşfederek inceler, ağzına götürdüğü gözlemlenir.
Bu süreçte çevreyi tanımasında ona en yardımcı olan organı ağızdır. Tüm dünyayı neredeyse ağzı ile tanımaya çalışır. Nesnelerin dokusunu ve kendisi ile olan ilişkisini bu yolla keşfeder. 6-12 aylık süreçte insan yavrusu için çevreyi anlamlandırma dönemi başlar. Kendi ismine yanıt verebilir. Arkasından ses geldiğinde dönüp bakabilir, agulamanın başlamasıyla birlikte kendi sesini keşfeder, yüz hareketlerini tanımaya başlar ve cevap verir.
Bu dönem seslerin ve mimiklerin taklit edildiği bir dönemdir. Ayna nöron sistemi (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1356660) sayesinde öğrenme, iletişim, taklit ve empati gibi sosyal işlevlerin oluşumu ve sürdürülmesi yavrunun bu süreç içerisinde aldığı uyaranların miktarına bağlıdır. Yavrunun sürekli uyarılması yani onunla konuşulması ve güldürülüp oynanması hem güven duygusunun gelişmesi hem de dil gelişimi için büyük önem taşımaktadır. Üstelik ayna nöron sistemi ile yavru, kendisine bakım veren kişinin (annesi veya bakıcısı) yüz ifadesini tanır ve buna uygun emosyonel bir geri bildirim alır ve bu ifadeyi taklit eder.
1-2 yaş arası insan yavrusu acıktığını, susadığını duygusunu ifade edebilir. Canının acıdığını söyleyebilir, duygusal bağ kurabilir. Kızdığını, üzüldüğünü, sevindiğini ve canının yandığını ifade edebilir ve bunu davranışlarıyla belli eder. Sosyokültürel faktörler ve eğitim gibi birçok çevresel faktörün bu süreç üzerinde etkili olduğu da unutulmamalıdır. Yaşamın ilk iki yılı birçok açıdan değerli ve önemlidir. Bu süreçte yavru dış dünyayı algılamayı ve buna uygun cevaplar vermeyi bir yetişkin (anne veya bakım vericisi) yardımıyla öğrenir.
Ayna nöron sistemi taklit etme yeteneğini kazandırarak aslında kendisine bakım veren kişinin dünyasını da kopyaladığı unutulmamalıdır. Bu süreçte annesi (babası, ailenin diğer üyeleri, bakım vericisi, anneanne-babaanne ve dedeler) ona nasıl davranıyorsa çocuk da bu davranış biçimini taklit edecektir. Bu nedenle çocuğa olan yaklaşımın sevgi ve sabır dolu olması, ihtiyaçlarına ve sorularına güler yüzle cevap verilmesi, oyun oynamaya ve eğlenmeye zaman ayrılması önemlidir. Kendisiyle ilgilenildiğini ve önemsendiğini hisseden çocukta özbenlik ve özdeğer gelişimi sağlıklı olacaktır.
Dökerek de olsa kendi yemeğini yemek istemesi, karalama yapması için zaman ve olanak tanınması, kendi başına yürümek istemesi gibi davranışlarının teşvik edilmesi başarılarının alkışlanması ve ödüllendirilmesi bilişsel gelişimin olmazsa olmazları arasındadır. Bu süreçte uyarılmayan ve gelişimi desteklenmeyen bilişsel öğelerin sinaptik budama nedeniyle kaybolduğu da bilinmektedir.
Herhangi bir duygusal uyaranın olmadığı durumlarda ayna nöron sistemleri çalışmaz, taklit ve iletişim gelişimi sekteye uğrar ve bu alandaki sinaptik yapılar sinaptik budamaya maruz kalır (yetimhanelerde ya da bakım evlerinde büyüyen çocukların fiziksel ihtiyaçları giderilmesine rağmen bilişsel ihtiyaçlarına yeterli destek sağlanamaması nedeniyle fiziksel ve psikolojik olarak gelişim geriliği yaşadıkları bilinmektedir.). Bu durumun düzeltilmemesi ilerde başka nörolojik ve psikolojik sorunların gelişmesine de zemin hazırlayabilir.
0-2 YAŞ DİL GELİŞİMİ
Yaşamın ilk 6 ayında dil gelişimi pasiftir, yavru sesleri alır. Aslında bu süreç anne karnında başlar, tüm duyuları olduğu gibi ses duyusu da gelişmiş olarak doğan yavru bazı sesleri tanıyarak doğar (annenin kalp atım sesi, kalp ritmi, anne ve babanın sesi).
İlk 3 aylık dönemde sese karşı tepki verir, yumuşak seslere gülümseyerek ve yüksek ve tiz seslere ağlayarak karşılık verir. 3. aydan itibaren yavru agulamanın başlamasıyla birlikte sesini keşfeder ve bunu kullanmaktan hoşlanır. Bu süreçte ayrıca sesin kullanımı ve konuşmanın karşılıklı bir eylem olduğunu da fark eder. aydan itibaren yine ayna nöron sistemi ile karşısındaki kişinin sesini taklit etmeye başlar. Kendi ismini tanır ve kendisine seslenildiğinde bunu anlar. aydan itibaren komutları anlar ve karşılık verir, agulama yerini iki heceli kelimelere bırakır (ba ba, da da, ma ma,vb.). Kendisini basit seslerle ifade edebilir. 1 yaş civarı sesli oyunlar oynayabilirler.
12-18 aylar arasında dil gelişimi hızlı bir sürece girer, her gün yeni bir kelime öğrenebilir, anne ve babaya bilinçli bir şekilde seslenebilir, komutlara cevap verebilir. Duygusal durumunu (sevinç, korku, üzüntü) ifade eden sesleri kullanabilir. Öğrendiği kelimeleri unutabilir.
18-24 aylar arasında dil gelişimi üst düzeydedir, her gün yeni bir kelime eğrenirken öğrendiklerini sürekli tekrar eder, bu öğrenme kalıcılık kazanmıştır. İki kelimeden oluşan basit cümleler kurabilir. Kelime dağarcığı gelişmiştir. Bilişsel gelişimde olduğu gibi dil gelişiminde de ayna nöronların taklit etme etkisi oldukça yüksektir. Bu dönemde çocuk duyduğu sesleri taklit edeceğinden ne kadar ve ne şekilde sese maruz kaldığı önemlidir.
Kendisiyle konuşulan çocukta dil gelişiminin hızlı olduğu bilinmekte ve bu nedenle oyun ve eğlence zamanları dışında da çocuğa her bakım verildiğinde onunla konuşulması önerilmektedir. Bu şekilde çocuk sadece sesleri duymakla kalmaz, devamlılık sayesinde öğrenmede de kalıcılık sağlanmış olur.
Çocuğun çevresindeki her şeyi ve her durumu algıladığı ancak gelişim dönemlerine göre yanıt verdiği unutulmamalıdır. Bu durum otizmli çocuklarda çok net görülmektedir. Çevreden gelen her türlü durumu algılayan otizmli çocuklar, ayna nöron sistemindeki bir aksaklık nedeniyle uygun davranış biçimini taklit edemezler ve dışarıya geribildirimde bulunamazlar. Çevreden gelen her türlü veriyi işleyip hafızaya alan otizmli çocuklar son derece zekidirler ancak, ayna nöron sistemindeki aksaklık nedeniyle mimikler, el hareketleri, dil gelişimi yetersiz kalmaktadır.
Kampanyalar, eğitimler ve ücretsiz atölyeler için
Yorumlar (0)